18 Ekim 2013 Cuma

Bazen gitmek şart.


        Birkaç günlük tatilimi nasıl değerlendireyim ne yapayım derken... Bitti bile!
        Gezip tozmak istedim ama yapmam gereken işler, huysuz çocuklar gibi, eteğimi bırakmadı. Bahane tabi... İşler de yorgunluğum da olduğu gibi duruyor... Şimdi yavaş yavaş toparlanıyorum. İkiye bölünmüş hayatımın hangi parçasında olursam olayım olağan bir ruh halindeyim. Ancak bu geçişler insanı mahvediyor... Neyse ki geçip gidiyor, büyütmenin lüzumu yok.
        Yeni bir oda arkadaşım var =) Adı Çıra =)
        Kendi tutsaklığıma ortak ettiğim için üzülüyorum ama sonra "... nasılsa olacaktı en azından kötünün iyisi olabilirim..." deyip avunurken ve hatta bu satırları yazarken bile bilinçaltım haykırıyor KÖTÜNÜN İYİSİ KÖTÜDÜR. 
        En kötüsü okumaya vakit ayıramıyor oluşum... O kadar yoruluyorum ki akşam yemeği faslını atlatıp kısa birkaç telefon görüşmesi yaptıktan sonra uyuyor muyum yoksa bayılıyor muyum emin değilim. Son iki ayda yalnızca iki kitap okudum. Aldığım dergilerden yalnızca birinin ambalajını açıp şöyle bir göz gezdirdim. Diğerleri raftan alındığı gibi bekleyişteler. Ama o bekleyiş bitecek.
        İzlediğim birkaç dizinin yeni sezon bölümlerinin yayınlanmasıyla içimde tarifsiz kıpırtılar hissetmekteyim. Ama sömestr öncesi izlemem mümkün olmayacak. Neyse onlar da beklesin...
        Burada gevezelik etmeyi özlemişim doğrusu =) Ama bünyem uykuya yenik düşüyor. Yeni hayatımda değişen şeylerden biri de bu artık çok çok çok fazla uykuya ihtiyaç duyuyorum. Doğrusu ihtiyaç değil bu tarifsiz bir saçmalık. Yine de bayram günleri boyunca usta kasaplara taş çıkartan performansım nedeniyle bünyeyi zorlamamak gerek deyip huzurlarınızdan çekiliyorum.
        Bazen gitmek şart.

16 Ekim 2013 Çarşamba

Başka


        Mutsuzluktan ölür mü insan bilmiyorum ama o denli mutsuz sayılmam henüz. Olur muyum ? İçimdeki Pollyanna bozuntusuna bağlı gibi görünse de mutsuzluğu da ölçülü tutmak durumundayım. Her gün gülümsemem gereken 18 yaş altı yüzlerce insan var. O kitleyi hatırlamışken yapacak dağlar kadar işle birlikte geldiğim evde nelerle meşgulüm anlatmaya yüreğim elvermiyor. Ama artık eminim taş devrinde dahi yaşasam hayatta kalmayı başarabilirmişim. 
        Yeni hayatın bana getirdiği yalnızca faturalar ve özlenecek yeni insanlar. Ahh itiraf etmeliyim evimi de özledim sanırım. Öyle şahane bir sokakta yaşıyoruz ki her yer ama her yer kedi dolu. Tek anlamadığım şey hiç durmaksızın esen o rüzgarla nasıl baş edeceğimiz... Bana sürekli Rüzgarlı Bayır'ı anımsatıyor...
  
        Başka şeyler anlatmak istiyorum. Başka zaman...

8 Ekim 2013 Salı

Konserve


        Bireysel farklılıklara saygı göstermek neden bu kadar zor anlamıyorum. Bu ülkede herkes her haltı biliyor bir bunu bilmiyor. Her kesimin birbirine yaptığı şey aynı. " Ama onlar da şöyle...", "Ama şunlar da böyle..." Toptan yok olsanız da rahat etsem ya! 
        Hayatımın geri kalanında olması gerektiği gibi şeyler yaşamak istiyorum. Gerekirse herkesle aramdaki mesafe fazla olsun ama aptallığın arkasına sığınarak yapılanlara, umursamaz inanların hayatı boşvermişliğine, çok bilenlerin her çorbaya tuz olacağını sanmasına tahammülüm kalmadı.
        Bu ara da hesap kitap işlerinden hiç anlamadığımı işin başındayken çözdüm.